Hiç bir dinî ve ilmî kaynağı olmayan “uğursuzluk” anlayışına sahip olanlar, hayatlarının her safhasında korku ve endişe içinde bulunurlar. Aslında hiçbir şeyde uğursuzluk yoktur. Uğursuzluk, herkesin kendinde, kendi yorumunda ve anlayışındadır. Halk arasında sık sık kullanılan; “uğurlu geldi” veya “uğursuz geldi” gibi sözler, birer zan ve kuruntudan ibarettir. Dinimizce; bazı yaratıkların, zamanların, yerlerin veya maddelerin uğursuz olduğuna inanmak haram kılınmıştır. Resulullah güzel tefe’ülden hoşlanır, uğursuz saymaktan hoşlaşmazdı. (Kütübi Sitte Muhtasarı, İbrahim Canan, Akçağ Yayınları, 17/455)
“Eşyada uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur.” (Hadis-i Şerif / Müslim, Selam 102)
“Sizden biri, hoşlanmadığı bir şeyi gördüğünde; ‘Allah’ım, iyilikleri yalnız Sen verir, kötülükleri de yalnız Sen defedersin, Senden başka güç ve kuvvet sahibi yoktur’ desin.”(Hadis-i Şerif / Ebu Davud, Tıbb)
İnsanı sebeplere sarılmaktan alıkoyan uğur ve uğursuzluk anlayışı, Hz Peygamber'in tebliğ ettiği İslâm’a ters düşmektedir. Çünkü İslâm’da insanın iradesi, gücü ve teşebbüsü sorumluluğun temelini oluşturur. Uğursuzluk inancının yasak kılınmasındaki asıl sebep de buna inanan kişinin, kendi irade ve gücünü inkâr yanında, tesir etmeyi ve yaratmayı Allah'a değil, bizzat uğursuz saydığı varlığa nispet etmesidir.Araplar cahiliyet devrinde, karganın ötüşünü kendileri için uğursuz sayarlardı. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, bu gibi şeylere inanmayı kökünden yıktı ve bunların yarar sağlamada veya zararı defetmede hiçbir tesirleri bulunmadığını açıkladı. Bütün kuvvet ve kudretin tesir ve neticenin de Allah'a ait olduğunu bildirerek en sağlam inancı ortaya koydu.
“Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. (İradesi dışında kalbine uğursuzluk vehmi gelip içinde bazı şeylere karşı nefret duyan) hariç, bizden kimsede bu yoktur. Lakin Allah onu tevekkülle giderir.” (Hadis-i Şerif / Ebu Davud Tıb, 24, 3910; Tirmizi Siyer. 47)
Uğursuzluk anlayışına karşı Müslüman’ın tavrı şöyle olmalıdır. Müslüman, Allah ve Resulünün emirlerine uyarak meşru şekilde esbaba tevessül eder; aklın, şeriatın ışığında elinden geleni yapar, neticeyi tevekkülle Allah'a bırakır. Karşısına çıkan olumsuz bir şeyden dolayı, görülen bir varlığa bakarak uğursuzluk anlamı çıkarmaz ve o işini yarım bırakmaz. Müslüman; şunu bunu uğursuz saymayıp işine ve yoluna devam eder ve her halükârda Allah'a dayanıp güvenir. Ancak böylece amaç ve hedefe ulaşabilir. Anlaşılıyor ki; zaman, mekân veya hayvan ve benzeri şeyleri uğursuz sayma anlayışı, İslâm’dan kaynaklanmamıştır. Tersine, bir şeyi uğursuz sayma anlayışı, İslâm şeriatında haram kılınmıştır. Çünkü mutlak fail (her şeyi yapan yaratan, gerçekleştiren ve takdir eden), gerçek müessir yalnız Allah'tır.
Müslüman, karşılaştığı olayları devamlı hayra yormalıdır. Efendimiz şöyle buyurur:
“Ne sirayet (bulaşma) ne de uğursuzluk vardır. Benim fe’li salih, güzel bir kelime hoşuma gider.” (Hadis-i Şerif / Buhari, Tıb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224)