Babası Fatih Sultan Mehmed ve 2. Bayezid devirlerinin ünlü hekimlerinden Tabip Kemaleddin'dir. Kemaleddin aslen Tebriz'li olup Kastamonu'da Candaroğlu İsmail Bey'in hizmetinde iken bu beyliğin Fatih Sultan Mehmed tarafından, Osmanlı Devleti'ne ilhak etmesi (1461) ve İsmail Bey'in de Rumeli'de kendisine verilen yere gitmesi üzerine İstanbula gelmiş ve Mahmutpaşa'da mesleğine devam etmiştir.
Ahî Çelebi, ilk tıbbi bilgilerini babasından, onun vefatı üzerine devrin büyük hekimleri; Kutbuddin ile Altuncuzade'den aldı. Önce Fatih Darûşşifası'na hekim daha sonra da başhekim olmuştur.
O zaman Edirne iline bağlı bir ilçe merkezi olan Ahî Çelebi kasabası, kendisine ahîlik olarak verilmiştir. Ayrıca İstanbul'da bir hamam ve çok sayıda dükkandan meydana gelen büyük bir serveti vardı. Bu serveti Edirne'de yaptırdığı medrese ve mekteb ile İstanbul'da Yemiş iskelesine yaptırdığı Kanlı Fırın Mescidi diye de tanınan camiiye vakfetmiş, ayrıca vakıflarının gelir fazlasınında Medine fakirlerine gönderilmesine vasiyet etmiştir.Kanuni dönemine de yetişen Ahî Çelebi, hacdan dönerken Mısır'da vefat etmiştir. Vefat ettiği sırada vücudu kuvvetli, dişleri sağlam ve 90 yaşını geçtiği belirtilmiştir.
Bugün İstanbul'da bir mahalle,Edirne'de bir köy ve Bulgaristan'da bir yayla, Ahî Çelebi'nin adını taşır.
Ahî Çelebi'nin en önemli eseri; Risale-i hasatü'l-kilye ve'l mesane'dir. Bu eser; böbrek ve mesanede meydana gelen taşlara dair yazılmış olup on bölüm halindedir.
Ahî Çelebi'nin bundan başka Farsça yazdığı, el fevatü's-Sultaniyye fi'l kavaidi't-tıbbiye ile Risale fi't-tıb ve Mesnevi fi't-tıb adlarında iki Türkçe eseri daha tesbit edilmiştir. (1)
***
Osmanlı hekimlerinin yüksek ahlâkı
Sultan İkinci Mahmud devrinde İstanbul'a gelip yıllarca ülkemizde tedkikler yapmış olan Doktor Brayer 1836'da yayınlanan eserinde diyor ki:
• Herhangi bir Türk hekimine muayene için gelen hasta çok da olsa, toplanan para gayet az olur: Çünkü bu hastaların dörtte üçü fakir tabakadan olduğu için hekim onlardan hiçbir ücret istemez. Hastalar para vermeden çıkıp gider.
• Para verenlerin birçokları da orta tabakaya mensup oldukları için pek az bir şey verirler. Meselâ bir gün ayağından kan aldıran bir Harem ağası masanın üstünde altı para bırakıp gitmiştir.
• Eski Türk hekimleri için hastalardan hiç para istememek bir prensip meselesidir. Onlar kendilerine ne verilirse memnuniyetle kabul ederler. Bunun sebebi, Müslümanlıkta bir kişinin hayatını kurtarmanın bütün insanlığı kurtarmak kadar büyük bir sevap sayılmasıdır.
İşte bundan dolayı Türk hekiminin tek gayesi insanlığa hizmetten ibarettir. Bu duruma göre eski Türk hekimleri geçimlerini nasıl sağlamışlardı? Bu nokta da yalnız bazı zengin hastaların lûtfen verdikleri fazla paralarla açıklanabilir. (2)
Dipnotlar
1- Bilime yön veren İslam alimleri, Cilt:1, Syf: 44-45, Baskı: Dergah Ofset
2- Akademi e-dergi, http://www.akademidergisi.com