Ariflerin Kutbu Üftade Hazretleri, Bursa’nın manevî sahiplerinden. Üftade Hazretleri’nin asıl ismi Mehmed Muhyiddin. Üftade düşmüş, âşık anlamlarına geliyor. Veli zatın bu mahlası alış hikâyesi şöyle: Genç Mehmed Muhyiddin, Doğanbey Mescidi ve Ulucami’de müezzinlik yapıyordur. Sesi o kadar güzeldir ki o neredeyse, cemaat o camidedir. Öyle ki halk, ezandan önce caminin etrafına toplanır. Bir gün caminin mütevellisi Hazret’e yaptığı iş karşılığında akçe vererek, onu maaşa bağlar. O gece rüyasında kendisine hitaben, ‘Mertebeden düştün Üftade oldun’ ikazı gelir. Genç müezzin ertesi gün maaşı derhal terk eder ve kendisine bundan böyle Üftade denilmesini ister. Nefsine karşı cehd de ismini değiştirmesi ile başlamış olur aslında.
Mehmed Muhyiddin, 1490 senesinde Bursa’da dünyaya gelir. Şemseddin Ulusoy’un Yadigâr-ı Şems’te anlattığına göre Üftâde Hazretleri doğduğu zaman annesi rüyasında oğlunu süt deryasına dalıp çıkarken görmüş, rüyayı telaşla eşine anlatmış, o da “İnşallah oğlumuzun ilim erbabı kâmil bir veli olacağına işarettir.” demiş. Hazreti Üftade ilk tahsilini Selçuk Hatun Camii İmamı Muslihıddin Efendi’nin yanında alır. İlk tasavvufî neşvei de muhtemelen bu zat vasıtasıyla tadar. Öyle ki Muslihıddin Efendi’nin birçok keşif ve kerametine şahit olur. Hatta onun tarikatına intisap etmek ister, fakat hocası o yaşta bir çocuğu kabul etmez, ileride arzu ettiği yüce makamlara erişebileceğini işaret etmekle yetinir. Üftâde Hazretleri, ayrıca Abdal Mehmed’den (Eşrefoğlu Rumî’nin ilk hocası) de istifade eder. Hatta saçlarını Abdal Mehmed gibi uzatır. Ve bu zat gibi zaman zaman Gökdere semtinde Cenk adı verilen bir kayanın üzerine çıkar, saçlarını öne doğru dağıtarak Arap, Hint ve Rum illerini keşfe girişir.
Kaynaklar Üftade Hazretlerinin üveysi olduğunu belirtirler. Yani zahirde şeyhi olmayan velilerden biridir Üftade hazretleri. Bunun sebebi de şeyhi olarak bilinen tek kişinin ancak kısa süre birlikte bulunabildiği Hızır Dede oluşudur. Rivayetler şöyle : “Üftade hazretleri daha on yaşlarında bir çocukken Hızır Dede’yi tanımış ve ona intisab etmiştir. Çok küçük yaşta şeyhinden icazet alarak riyazet ve mücahede ile meşgul olan Üftade hazretleri şifalı sulara ihtiyacı olan ayaklarından kötürüm Hızır Dede’yi sırtında kaplıcaya götürür getirirdi. Hatta bunu gören mahalle çocukları kendisine gülerlerdi. Hızır Dede, Mihaliç kasabasında koyun çobanlığı yaparken soğuktan ayakları donarak muk’ad (kötürüm) olunca “Gayrın ganeminira’y etmektense kendi kuvva-yiruhaniyyemira’y itmek evladur.” Başkasının koyununu gütmektense kendi ruhani kuvvetlerimi gütmek daha iyidir diyerek bu mesleği bırakmış ve gelip Bursa’ya yerleşmiştir. Üftade hazretleri on sekiz yaşlarındayken şeyhi ahirete irtihal eylemiştir. Üftade Hazretleri Hızır Dede’den başka hiç kimseyle şeyh mürid ilişkisi içine girmemiştir. Hızır Dede’nin türbesi bugün eski Bursa’nın masun tarafında, Üç Kuzular zaviyesinin altında yer alıyor.
Celvet, halka karışmak, halkla birlikte olmak demek. İşte Üftade Hazretleri de mesleği gereği halkla beraber olurken Hakk’a dâhildir. Celvetîliğin kurucusu Hz. Üftade’nin talebesi Aziz Mahmud Hüdaî olarak kayıtlarda yer alır. Halbuki hocası hem Celvet prensibini kurmuş hem de tarikata ad olarak koymadan önce bizzat yaşamıştır. Üftade Hazretleri, bereketli bir hayat sürdükten sonra 90 yaşında 1580 senedinde dar-ı bekaya irtihal eder. Zakirbaşı Emir Efendi tarafından yıkanarak Hisar’daki caminin yanındaki türbeye defnedilir. Molla Fenarî Mahallesi’nde de dergâhı vardır. Üftade Hazretleri “Ervahı âliye bu dağın eteklerinde toplanıyor” diyerek Uludağ eteklerinde gömülmek istedi. Vasiyet etti. Bu yüzden mezarı eskiden Hristiyan dervişlerin manastırlarından dolayı keşiş dağı diye bilinen ve pek çok veliyi de üzerinde taşıyan Uludağ eteklerinde, Bursa kalesi surlarının dağa en yakın yerindedir. Geride Aziz Mahmud Hüdai gibi büyük bir veliyi ve Celvetiye tarikatını bırakan Üftade’nin “Vakıat-ı Üftade” en büyük eseridir.
Kaynak: arastiralim.com