Babası Muhammed Tarağay Bahadır, bir Türk aşireti olan Barlasların lideriydi. Annesi Buharalı asil bir aileden Tekine hanımdır. 9 Nisan 1336 senesinde Maveraunnehir'de Keş (Şimdiki Özbekistan'ın Şchrisebz) şehrine bağlı Hoca İlgar Köyünde doğdu. Erken yaşta siyasete girdi. Tahta talip Emir Hüseyin ile birlikte Moğolistan Hükümdarı Tuğluk Timur'a karşı mücadele verdiler. Türk dilini ve kimliğini benimsemiştir. Saltanatı sırasında Türk edebiyatı büyüme ve gelişme göstermiştir. Çağatay Türkçesini, Farsça ile birlikte resmi dil haline getirmiştir.
Timur, 1360'ta Maveraünnehir'de önemli bir üne sahip oldu. 1369'da, Emir Hüseyin ile arası açılan Timur, onun ölümünden sonra ülkeye tek başına hâkim oldu; yedi senede İran'ı hâkimiyeti altına aldı. Azerbaycan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab'ı ele geçirdi. 1371 ve 1379 yıllarında yaptığı seferlerle Harezm'i kendine bağladı. 1399'da Kuzey Hindistan'ı zabt etti. Emîr Timur, 1400'de Ermenistan ve Gürcistan'ı,1401-1402’de Suriye'yi aldı. Sonra Memlüklüleri bozguna uğrattı ve 1401 Haziran'ında Bağdat’ı ele geçirdi. Yıldırım Bayezid ile yaptığı 1402 Ankara Savaşı sonunda bazı Osmanlı topraklarını hâkimiyeti altına aldı. Böylece Çin'e ve Delhi'ye kadar bütün Asya'yı, Irak, Suriye ve İzmir'e kadar Anadolu'yu aldı. 200.000 kişilik bir ordunun başında Çin'e sefere giderken, 18 Şubat 1405'te Sir Derya yakınlarındaki Otrar'da vefat etti.
Timur, Mâverâunnehr'i şehirleştirmeye çok önem verdi. Obaları iskân etti. Su kanalları inşasıyla toplumu tarıma geçirdi. Büyük şehirleri ticaret yollarına bağladı. Fetihleriyle âlimleri, sanatkârları Orta Asya'ya topladı. Timur, Taftazânî gibi âlimleri meclisinde bulundurur, nasihatlerini dinlerdi. Pek çok medrese ve kütüphane yaptırdı. Bilhassa başkent Semerkant şehrini imar etti. Burada pek çok sanat eserleri yaptırarak, onu örnek ve zengin bir şehir hâline getirdi. Tuzükât-ı Timur adıyla yasalar çıkardı ve kendi tarihini kendi yazdı. Çağatay dilinde yazdığı bu kitaplar Farsça'ya ve Avrupa dillerine de tercüme edildi. Avrupa edebiyatında kendisine geniş yer verilmiş, 16. yüzyıldan itibaren hakkında pek çok eser neşredilmiştir.
Timur, 1360'ta Maveraünnehir'de önemli bir üne sahip oldu. 1369'da, Emir Hüseyin ile arası açılan Timur, onun ölümünden sonra ülkeye tek başına hâkim oldu; yedi senede İran'ı hâkimiyeti altına aldı. Azerbaycan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab'ı ele geçirdi. 1371 ve 1379 yıllarında yaptığı seferlerle Harezm'i kendine bağladı. 1399'da Kuzey Hindistan'ı zabt etti. Emîr Timur, 1400'de Ermenistan ve Gürcistan'ı,1401-1402’de Suriye'yi aldı. Sonra Memlüklüleri bozguna uğrattı ve 1401 Haziran'ında Bağdat’ı ele geçirdi. Yıldırım Bayezid ile yaptığı 1402 Ankara Savaşı sonunda bazı Osmanlı topraklarını hâkimiyeti altına aldı. Böylece Çin'e ve Delhi'ye kadar bütün Asya'yı, Irak, Suriye ve İzmir'e kadar Anadolu'yu aldı. 200.000 kişilik bir ordunun başında Çin'e sefere giderken, 18 Şubat 1405'te Sir Derya yakınlarındaki Otrar'da vefat etti.
Timur, Mâverâunnehr'i şehirleştirmeye çok önem verdi. Obaları iskân etti. Su kanalları inşasıyla toplumu tarıma geçirdi. Büyük şehirleri ticaret yollarına bağladı. Fetihleriyle âlimleri, sanatkârları Orta Asya'ya topladı. Timur, Taftazânî gibi âlimleri meclisinde bulundurur, nasihatlerini dinlerdi. Pek çok medrese ve kütüphane yaptırdı. Bilhassa başkent Semerkant şehrini imar etti. Burada pek çok sanat eserleri yaptırarak, onu örnek ve zengin bir şehir hâline getirdi. Tuzükât-ı Timur adıyla yasalar çıkardı ve kendi tarihini kendi yazdı. Çağatay dilinde yazdığı bu kitaplar Farsça'ya ve Avrupa dillerine de tercüme edildi. Avrupa edebiyatında kendisine geniş yer verilmiş, 16. yüzyıldan itibaren hakkında pek çok eser neşredilmiştir.
Timur Han'ın Tasavvuf yoluna girişi ve mürşidi
Tîmûr Hân’ın babası Emîr Turugay, zamanı evliyâsının en büyüğü olan Seyyîd Emîr Külâl hazretlerinin talebesi, temiz, afif, sâlih bir müslüman idi. Cengiz Hân’ın kumandanlarından olan Tîmûr Hân’ın dedelerinden Karaçay Noyan, Cengiz Hân’ın oğlu Çağatay’ın yanında Türkistan’a gelmişti. Çocukları da Çağatay’ın devletine hizmet etmişler, hattâ emirlerine başkanlık etmişler, müslümanlıkla da şereflenmişlerdi.
Emîr Turagay da, Çağatay Hânlığı’na hükmeden, hânı tahttan indirip tahta çıkaran emirler arasındaydı. Emîr Turagay, âlimleri ve Allah dostlarını çok sever, onların hizmetinde ve sohbetinde bulunmayı çok isterdi. Fırsat buldukça, Seyyîd Emîr Külâl hazretlerini ziyâret edip, ilim ve feyzinden istifâde ederdi. Oğlu Timur’a da, âlim ve sâlihlerle beraber olmasını, Allah dostlarını üzmemesini nasihat ederdi. Tîmûr Hân’a aklî ve naklî ilimleri ve kumandanlık bilgilerini, ehil hocaların elinden öğretti. Şeyh Şemseddîn Gülâl’i, Tîmûr Hân’a hoca ta’yin etti. Tîmûr Hân, babasının vefât etmesi ve emirler arasında geçimsizlikler ve memlekette anarşinin hâkim olması üzerine siyâsete karıştı. Dost ve düşmanını çok iyi seçen ve kuvvetli bir siyâset ta’kib eden Tîmûr Hân, birkaç kişilik bir aile çevresinden meydana gelen kuvvetlerini kısa zamanda çoğaltıp, birçok sıkıntılar çektikten sonra Belh emîri oldu.
Tîmûr Hân, Belh emîri olduktan sonra, hocası Şeyh Şemseddîn Gülâl’le beraber, Seyyîd Emîr Külâl hazretlerini ziyârete gittiler. Giderken, yolda yanında bir koyun götürmekte olan bir adama rastladılar. O da Emîr Külâl’i ziyârete gidiyordu. Beraberce, ikâmet ettiği köye vardılar. Fakat Emîr Külâl’in evini soracak hiçbir kimse bulamadılar. Onlar araştırırken, birden karşılarına biri çıkıverdi. Onları eve götürdü. Emîr Külâl hazretlerinin evine varınca, kendilerine yol göstermek için karşılarına çıkan ve eve götüren kimsenin Emîr Külâl olduğunu öğrendiler. Onun ellerine sarılıp; “Efendim affediniz, dışarıda karşılaştığımızda sizin Emîr Külâl hazretleri olduğunuzu anlıyamamıştık” dediler.
Emîr Külâl ( radıyallahü anh ); “Garîb ve kimsesiz bir Allah dostunu ziyâret için yola çıkan kimse, yolunu şaşırmaz, hatâ etmez” dedi. Yanlarında gelen kimse, koyunu bırakınca, hayvan birdenbire kaçmaya başladı. Adam da peşinden koşarken, Emîr Külâl hazretleri; “Kendini yorma, otur, O, şimdi kendisi geri gelir” dedi. Sonra gelen misâfirlerle cemâat olup namaz kıldılar. Namazdan sonra oturmuşlardı ki, kaçan koyun gelip, yanlarında bir yerde durdu. Bundan sonra Emîr Külâl; “Ey Şeyh Şemseddîn! Bir kimse Allahü teâlâya yönelir, onun rızâsını ararsa, Allahü teâlâ, onun her işini böyle rast getirir. O, rızâsını anyan kuluna kâfidir” buyurdu. Bu hâdiseyi görüp hayran olan Şeyh Şemseddîn ve Emîr Tîmûr, Emîr Külâl hazretlerine tam bir bağlılık ile bağlanıp, kendilerine himmet etmesini istediler. Emîr Külâl de, onları ma’nevî evlâtlığa kabûl ettiğini söyleyip, teveccüh etti. Emîr Timur’un yetiştirilmesini Şeyh Şemseddîn’e havale etti. O da Emîr Timur’un yetişmesinde titizlik gösterip, ona daha çok ihtimâm gösterdi.
Emrettim; fethedilen her memleketteki sipahiler kendi istekleriyle boyun eğerek gelirlerse, onlara leşker sırasından askerlik yeri versinler. Oranın halkını kötü hâdiselerden, katiden, esir olmaktan, talandan, onların mal, dünya ve eşyalarını yağmadan korusunlar. O memleketten düşen ganimet mallan hesabını yapsınlar. Yerli ulemâ eşrafını aziz tutsunlar. Beyler, aksakallar ve köy çiftçilerini, ziraatçıları destekleyip gönlünü alsınlar. Halkı ümit ile korku arasında tutsunlar. Eğer suç işlerlerse yaptıklarına göre cerime kessinler.
Yine ferman verdim; bizim elimize geçen her memlekette oranın ulemâ, fuzalâ, seyyid, dervişler, halvete çekilen âbidlerine suyurğal(maaş, yer-mülk), aylık mâişet tayin kılsınlar. Çalışamayan, fakir-miskin, felç, körlere günlük nafaka versinler. Müderrislere, mekteb öğretmenlerine aylık mâişet belirlesinler. Her yer, her şehirde geçmiş evliyalar mezar ve makbarelerine yer-su vakfedip, kilim, taam ve çıraklarını temin etsinler. İlk önce, Emîru'l-mü'minîn Hazreti Ali Şâh-ı Merdân ibn Ebî Tâlib kerremallâhü vechehü ravzalarına Dicle, Necef yerlerinde vakıf ayırsınlar. Kerbelâ şehidi İmam Hüseyin radiyallahü anh, evliyalar reisi Şeyh Abdulkadir Geylânî, İmam-ı A'zâm Ebû Hanîfe rahmetullahi aleyh ve bunlardan başka Bağdat'taki her evliyâ, meşâyih mezarlarına lâyık tarzda yer-su vakıf belirlesinler. İmam Mûsâ Kâzım, İmam Muhammed Tâki, Selmân-ı Fârisî'lere Cezîre ve Medâin'den verimli arazileri vakıf kılsınlar. İmam Ali ibn Mûsâ'nın mübarek ravzalarına, Kütahbest nahiyesi ve Tus şehri etrafındaki yerlerden vakıf etsinler. Ve kilim, çirak, taamlarını temin etsinler.
Yine şöyle emrettim ki; İran ve Turan'daki meşâyih mezarlarının her birine nezir ve vakıflar tayin etsinler. Yine buyruk verdim; şöyle ki, bize tâbi tüm memleketlerde dilencileri toplasınlar. Aralarında çalışmaktan aciz olanları varsa onlara günlük yiyecek verip ve nafaka kesip ileride dilencilik yapmayacakları hakkında resmî hüccet alsınlar. Eğer tekrar dilencilik yaparlarsa, ırak yerlere sürsünler ki, benim elim altında olan memleketlerden dilencilik âdeti kaldırılsın. Çalışabilenleri çalıştırsınlar.
Tîmûr Hân, Belh emîri olduktan sonra, hocası Şeyh Şemseddîn Gülâl’le beraber, Seyyîd Emîr Külâl hazretlerini ziyârete gittiler. Giderken, yolda yanında bir koyun götürmekte olan bir adama rastladılar. O da Emîr Külâl’i ziyârete gidiyordu. Beraberce, ikâmet ettiği köye vardılar. Fakat Emîr Külâl’in evini soracak hiçbir kimse bulamadılar. Onlar araştırırken, birden karşılarına biri çıkıverdi. Onları eve götürdü. Emîr Külâl hazretlerinin evine varınca, kendilerine yol göstermek için karşılarına çıkan ve eve götüren kimsenin Emîr Külâl olduğunu öğrendiler. Onun ellerine sarılıp; “Efendim affediniz, dışarıda karşılaştığımızda sizin Emîr Külâl hazretleri olduğunuzu anlıyamamıştık” dediler.
Emîr Külâl ( radıyallahü anh ); “Garîb ve kimsesiz bir Allah dostunu ziyâret için yola çıkan kimse, yolunu şaşırmaz, hatâ etmez” dedi. Yanlarında gelen kimse, koyunu bırakınca, hayvan birdenbire kaçmaya başladı. Adam da peşinden koşarken, Emîr Külâl hazretleri; “Kendini yorma, otur, O, şimdi kendisi geri gelir” dedi. Sonra gelen misâfirlerle cemâat olup namaz kıldılar. Namazdan sonra oturmuşlardı ki, kaçan koyun gelip, yanlarında bir yerde durdu. Bundan sonra Emîr Külâl; “Ey Şeyh Şemseddîn! Bir kimse Allahü teâlâya yönelir, onun rızâsını ararsa, Allahü teâlâ, onun her işini böyle rast getirir. O, rızâsını anyan kuluna kâfidir” buyurdu. Bu hâdiseyi görüp hayran olan Şeyh Şemseddîn ve Emîr Tîmûr, Emîr Külâl hazretlerine tam bir bağlılık ile bağlanıp, kendilerine himmet etmesini istediler. Emîr Külâl de, onları ma’nevî evlâtlığa kabûl ettiğini söyleyip, teveccüh etti. Emîr Timur’un yetiştirilmesini Şeyh Şemseddîn’e havale etti. O da Emîr Timur’un yetişmesinde titizlik gösterip, ona daha çok ihtimâm gösterdi.
Aşağıda Timur'un verdiği talimatların bir bölümünü içeren bu tüzükte Timur'un yaptığı hizmetlerin sadece bir kısmı bulunmaktadır.
Türlü memleket ahâlisiyle münasebet, onların ahvalinden haberdar olma ve de din büyükleri, evliya mezarlarını onarma, vakıf ve nezir işlerini düzenleme tüzüğü
Emrettim; fethedilen her memleketteki sipahiler kendi istekleriyle boyun eğerek gelirlerse, onlara leşker sırasından askerlik yeri versinler. Oranın halkını kötü hâdiselerden, katiden, esir olmaktan, talandan, onların mal, dünya ve eşyalarını yağmadan korusunlar. O memleketten düşen ganimet mallan hesabını yapsınlar. Yerli ulemâ eşrafını aziz tutsunlar. Beyler, aksakallar ve köy çiftçilerini, ziraatçıları destekleyip gönlünü alsınlar. Halkı ümit ile korku arasında tutsunlar. Eğer suç işlerlerse yaptıklarına göre cerime kessinler.
Yine ferman verdim; bizim elimize geçen her memlekette oranın ulemâ, fuzalâ, seyyid, dervişler, halvete çekilen âbidlerine suyurğal(maaş, yer-mülk), aylık mâişet tayin kılsınlar. Çalışamayan, fakir-miskin, felç, körlere günlük nafaka versinler. Müderrislere, mekteb öğretmenlerine aylık mâişet belirlesinler. Her yer, her şehirde geçmiş evliyalar mezar ve makbarelerine yer-su vakfedip, kilim, taam ve çıraklarını temin etsinler. İlk önce, Emîru'l-mü'minîn Hazreti Ali Şâh-ı Merdân ibn Ebî Tâlib kerremallâhü vechehü ravzalarına Dicle, Necef yerlerinde vakıf ayırsınlar. Kerbelâ şehidi İmam Hüseyin radiyallahü anh, evliyalar reisi Şeyh Abdulkadir Geylânî, İmam-ı A'zâm Ebû Hanîfe rahmetullahi aleyh ve bunlardan başka Bağdat'taki her evliyâ, meşâyih mezarlarına lâyık tarzda yer-su vakıf belirlesinler. İmam Mûsâ Kâzım, İmam Muhammed Tâki, Selmân-ı Fârisî'lere Cezîre ve Medâin'den verimli arazileri vakıf kılsınlar. İmam Ali ibn Mûsâ'nın mübarek ravzalarına, Kütahbest nahiyesi ve Tus şehri etrafındaki yerlerden vakıf etsinler. Ve kilim, çirak, taamlarını temin etsinler.
Yine şöyle emrettim ki; İran ve Turan'daki meşâyih mezarlarının her birine nezir ve vakıflar tayin etsinler. Yine buyruk verdim; şöyle ki, bize tâbi tüm memleketlerde dilencileri toplasınlar. Aralarında çalışmaktan aciz olanları varsa onlara günlük yiyecek verip ve nafaka kesip ileride dilencilik yapmayacakları hakkında resmî hüccet alsınlar. Eğer tekrar dilencilik yaparlarsa, ırak yerlere sürsünler ki, benim elim altında olan memleketlerden dilencilik âdeti kaldırılsın. Çalışabilenleri çalıştırsınlar.
Kaynakça:
1-) Sahibkıran Emir Timur Muhammed Tarağay Bahadıroğlu, Tüzükât-ı Timur, Çev:Alihan Töre Sağuni, Ed. Kutlukhan Şakirov-Adnan Aslan, İnsan Yayınları, 2.Baskı, İstanbul-2010, Sf. 119-120
2-) www.ehlisunnetbuyukleri.com (http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Alimleri-Ansiklopedisi/Detay/TIMUR-HAN/3172)