Cemil Meriç, bu ülkenin, bu milletin ender görülen vicdanlı aydınlarındandır. Meriç'in yaşadığı dönem ele alınınca, bilgiye ulaşma, bilgiyi teyit etme gibi sorunların çok olduğu, teknolojinin gelişmemiş ve iletişimin kısıtlı ve uzun bir süreç içinde gerçekleştiğini görüyoruz. Dolayısıyla yanlış veya eksik bilgilendirilmenin sonucunda, bizim de elimize geçen sadece yanlış veya eksik bilgiler olacaktır.
Bu sebeplerden ötürü Cemil Meriç'te, Ali Şeriati konusunda yanlış ve eksik bilgi sahibi olmuş. Hatta daha geniş çerçeveden bakıldığında İslam dininin kaidelerinin bilinmesinde de eksiklikler yaşamış ve bu yanılgıya düşmüş olabileceğini düşünüyor ve kendisine her zaman hüsn-ü zan besliyoruz. Ancak Cemil Meriç'in bu konuda yanılması, bizim de bu yanılgıyı devam ettirmemiz gerektiğini göstermez.
İslami mevzulardaki bu şekilde bir gayret, beyhude ve tehlikeli bir gayrettir. Bu bilinçsizse okuma ve araştırma şuna benzer;
Kapkaranlık, ay ve yıldızların bile bulutlarla örtüldüğü bir gecede, denizin ortasındasın ve ortam zifiri karanlık, ölmemek için kıyıya ulaşmak zorundasın ama göz gözü görmüyor. Sense hiçbir işaret ve belirti olmadan körü körüne yüzüyorsun. Karaya ulaşma ihtimalinde var, denizin açıklarına doğru giderek kıyıdan iyice uzaklaşma ve boğulma ihtimalinde var.
İşte İslami ilimleri alırken şartlar bu halde, ortalık zifiri karanlık, ay ve yıldızlar bulutlarla kapanmış. Can simidi diye tutunduğumuz bazı kitaplar ise bizi kurtarmak yerine batırma amacıyla ayağımıza bağlanmış bir gemi çapası gibide olabilir. Bu ise bizi sürekli suyun içine çekmeye çalışırken, karaya gitmemizi de engelleyebilir. Peki ne yapmak gerek? Bir deniz feneri bulmak gerek. Yani, seni İslami ilimlerde hakikate ve doğrulara ulaştıracak yüce kişilere müracaat etmektir.
Peki kimdir bu kişiler? Bu kişiler, dini hakiki manada sözde değil özde yaşayan, nefis terbiyesi yapan ve "Alimler, peygamberlerin varisleridir." diye rivayet edilen hadis-i şerifte peygamberlerin gerçekten varisleri olan mürşid-i kamillerdir.
Bir diğer tehlikeden korunma yolları, hakiki alimlerin kitaplarını okumak, sohbetlerinde bulunmak ve sözlerine uyarak ona göre yaşamaktır. İşte bunları inanarak ve teslimiyetle yapan kişinin niyeti düzgün olduğu müddetçe Allah, onu bid'at ehlinden, küfre düşmekten ve mahşerde ağır hesap vermekten koruyacaktır.
İslami ilimler öyle sırlıdır ki, nice profesörler, nice doçentler, nice ilim adamı, nice medrese hocaları, bu İslami ilimler yolunda amelsiz ilim öğrendikleri için heba olup, sapıttılar. Bugün diyanetin içinde ve bazı ilahiyat profesörlerinin arasında bile taraftarı bulunan, sapkın Mutezile mezhebinin kurucusu bile, hakiki alimin talebesiydi. Ama niyeti yamuk olunca, Allah, onu kendi sapıklığıyla bıraktı. Nitekim Hasan-ı Basri hazretleri gibi büyük bir alimin öğrencisi olan; Vasıl bin Ata, sapıtarak ve bid'at ehli olarak mutezile mezhebinin ana hatlarını oluşturdu.
Ali Şeriati'ye gelecek olursak, Şii olduğunu iddia etmesine rağmen Şiilerin bile reddettiği bir sapkındır. Sapıklıkta bile haddini aşarak Allah'a hakarete kadar gitmiş azılı bir sapkındır hem de...
İşte Cemil Meriç böyle bir adamı övüyor. Ona; şehid, mücahid diyor. Ama hakikatte leş kelimesi bile o sapığa hafif kalan bir kelimedir. Ali Şeriati kimdir? Kitaplarından yapılan alıntılarla ve ispatlı delillerle şuradan okuyabilirsiniz;http://bit.ly/1FmznNu
Son olarak şunu belirtmeliyim ki İslam bir ideoloji ya da felsefi bir görüş değildir. İslam, alemlerin rabbi Allah-u Teala'nın rızasına kavuşmak üzere bize emrettiği ve insan fıtratına en uygun ve en güzel yaşamın sırlarını barındıran düstûrlar bütünüdür. Ne yalan söyleyeyim, Cemil Meriç'in bu yanlışa düşmesine üzüldüm.
ABD'nin en eski iş dergilerinden olan Fortune'un eski editörlerinden ve en güçlü gelecekçi yazar olarak kabul edilen Alvinn Toffler yanlış bilgi edinme ve bunun devam etmesi konusunda, bizim de duygularımıza tercüman olan şöyle bir söz söylemiştir:
"21. Yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştirmeyenler ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır."
Cemil Meriç'in, "Kırk ambar" adlı kitabını okuyorken "Ali Şeriati" gibi bir hadsizi övdüğünü görmüş bulundum ve bu üzücü, hak edilmeyen övgü sözlerini görünce, bu yazıyı yazmaya karar verdim. Peki Cemil Meriç, Ali Şeriati'yi nasıl ve hangi sözlerle övüyordu? Noktasına bile dokunmadan o paragrafı sizinle paylaşalım.
"Göller bölgesinde bir ada”, “İslâm dünyasından yükselen
seslere kapalı kulaklarımıza dolan dost bir ses... Ali Şeriati’de bulduğumuz engin bir tecessüs, geniş bir irfan, Doğu’yu da Batı’yı da kucaklayan bir terkip kabiliyeti ve hepsinin ötesinde eşsiz bir mücadele azmi... İki cephede döğüşecektir Ali Şeriati: Aşırı gelenekçilerden oluşan ilk cephede
medrese veya cami köşelerine çekilip İslâm’ı toplumdan ayran taassup erbabı, her düşünce hamlesine karşı koymaktadır; ikinci cephede ise köksüz ve taklitçi aydınlar, şaşkın ve
mütereddit beklemektedirler... Oysa zamanımız aydını bir
düşünce mektebi olarak ele almalıdır İslâm’ı, ferde ve topluma hayat veren, yarının insanlığına da yol gösterecek olan
bir düşünce mektebi”. Şeriati’nin yaşam öyküsünü, hakkında yazılmış olan eserleri gözden geçirip güncelledik." (1)
Cemil Meriç'in ilmine laf edecek düzeyde ve kapasitede değiliz, şu şartlarda olmam mümkünde değil. O gerçekten, toplumda mürekkep yalamışlar için kullanılan; "aydın" tabirini hak eden ender kişilerdendir. Ancak, şu bir gerçek ki İslam akidesini doğru yoldan öğrenmek, doğru İslam akidesinde kalmak, öyle herkese nasip olan bir iş değildir. Neticede çok kitap okumak, çok araştırma yapmak insanı doğruya ulaştırmaz.
İslami mevzulardaki bu şekilde bir gayret, beyhude ve tehlikeli bir gayrettir. Bu bilinçsizse okuma ve araştırma şuna benzer;
Kapkaranlık, ay ve yıldızların bile bulutlarla örtüldüğü bir gecede, denizin ortasındasın ve ortam zifiri karanlık, ölmemek için kıyıya ulaşmak zorundasın ama göz gözü görmüyor. Sense hiçbir işaret ve belirti olmadan körü körüne yüzüyorsun. Karaya ulaşma ihtimalinde var, denizin açıklarına doğru giderek kıyıdan iyice uzaklaşma ve boğulma ihtimalinde var.
İşte İslami ilimleri alırken şartlar bu halde, ortalık zifiri karanlık, ay ve yıldızlar bulutlarla kapanmış. Can simidi diye tutunduğumuz bazı kitaplar ise bizi kurtarmak yerine batırma amacıyla ayağımıza bağlanmış bir gemi çapası gibide olabilir. Bu ise bizi sürekli suyun içine çekmeye çalışırken, karaya gitmemizi de engelleyebilir. Peki ne yapmak gerek? Bir deniz feneri bulmak gerek. Yani, seni İslami ilimlerde hakikate ve doğrulara ulaştıracak yüce kişilere müracaat etmektir.
Peki kimdir bu kişiler? Bu kişiler, dini hakiki manada sözde değil özde yaşayan, nefis terbiyesi yapan ve "Alimler, peygamberlerin varisleridir." diye rivayet edilen hadis-i şerifte peygamberlerin gerçekten varisleri olan mürşid-i kamillerdir.
Bir diğer tehlikeden korunma yolları, hakiki alimlerin kitaplarını okumak, sohbetlerinde bulunmak ve sözlerine uyarak ona göre yaşamaktır. İşte bunları inanarak ve teslimiyetle yapan kişinin niyeti düzgün olduğu müddetçe Allah, onu bid'at ehlinden, küfre düşmekten ve mahşerde ağır hesap vermekten koruyacaktır.
İslami ilimler öyle sırlıdır ki, nice profesörler, nice doçentler, nice ilim adamı, nice medrese hocaları, bu İslami ilimler yolunda amelsiz ilim öğrendikleri için heba olup, sapıttılar. Bugün diyanetin içinde ve bazı ilahiyat profesörlerinin arasında bile taraftarı bulunan, sapkın Mutezile mezhebinin kurucusu bile, hakiki alimin talebesiydi. Ama niyeti yamuk olunca, Allah, onu kendi sapıklığıyla bıraktı. Nitekim Hasan-ı Basri hazretleri gibi büyük bir alimin öğrencisi olan; Vasıl bin Ata, sapıtarak ve bid'at ehli olarak mutezile mezhebinin ana hatlarını oluşturdu.
Ali Şeriati'ye gelecek olursak, Şii olduğunu iddia etmesine rağmen Şiilerin bile reddettiği bir sapkındır. Sapıklıkta bile haddini aşarak Allah'a hakarete kadar gitmiş azılı bir sapkındır hem de...
İşte Cemil Meriç böyle bir adamı övüyor. Ona; şehid, mücahid diyor. Ama hakikatte leş kelimesi bile o sapığa hafif kalan bir kelimedir. Ali Şeriati kimdir? Kitaplarından yapılan alıntılarla ve ispatlı delillerle şuradan okuyabilirsiniz;http://bit.ly/1FmznNu
Son olarak şunu belirtmeliyim ki İslam bir ideoloji ya da felsefi bir görüş değildir. İslam, alemlerin rabbi Allah-u Teala'nın rızasına kavuşmak üzere bize emrettiği ve insan fıtratına en uygun ve en güzel yaşamın sırlarını barındıran düstûrlar bütünüdür. Ne yalan söyleyeyim, Cemil Meriç'in bu yanlışa düşmesine üzüldüm.
Dipnotlar
1-) Cemil Meriç, Kırk Ambar (Lehçe-t-ül Hakayık), İletişim Yayınları, Cilt: 2, 2.Baskı, İstanbul 2009, s.16, 205, 210-217