Haçlı Seferlerinin ardından, Doğu Akdeniz’de ticaret gelişmeye yüz tuttu. Bu vesileyle burada yerleşip, Rum, Ermeni, hatta Yahudi gibi yerli gayrımüslimlerle evlilik yoluyla karışan Avrupalılar, burada yepyeni bir sosyal sınıf teşkil ettiler. Avrupa’da câmisiyle, medresesiyle, çarşısıyla, sarıklı, yeldirmeli insanların dolaştığı bir Müslüman topluluğu hayal bile edilemediği bir devirde, İslâm şehirlerinde ecnebilerin barış içinde ve imtiyazlı bir şekilde yaşadığı mahalleler doğdu.
Akdeniz’in doğu kıyılarına öteden beri Levant denirdi. Bu söz, “güneşin yükseldiği yer” manasına Fransızca bir kelimedir. Zamanla bütün Orta Doğu’yu ifade etmiştir. Milletlerarası deniz şirketleri “Levant” adını kullandığı için, bu şirketlerde çalışan Avrupalılara “Levanten” denirdi. Sonradan Osmanlı ülkesinde doğup büyüyen bütün Avrupalıları ifade eder oldu.
İstanbul’da Pera (Beyoğlu) çevresinde yaşar. 1453’de İtalyan şehri Pera’da 600 aile sayıldı. 1927’de bu sayı 20 bin kişi olmuştur. Burada yaşayıp, ömründe Suriçi İstanbul’a inmemiş; tek kelime Türkçe öğrenmemiş Levantenlerin sayısı az değildir. Böylece Osmanlı cemiyetinde, kozmopolit, izole ve kendine has âdetleriyle, enteresan bir topluluk olarak hayatlarını sürdürdüler. Levantenlerin yerleştiği İzmir, İstanbul, İskenderiye gibi şehirler, stratejik ehemmiyeti yanında, müsait iklimi, emniyet ve huzurlu halleriyle ticaret için elverişli yerlerdi.
Levantenler, İtalyan, Maltız, Fransız, Katalan, İspanyol ve Leh asıllıydı. Kendi dillerini konuşurdu. Papa tarafından tayin edilen Katolik ruhanilerin bulunduğu kiliseleri vardı. Sonra bunlara Holandalı, Alman ve İngilizler katıldı. Böylece Protestan kiliseleri kuruldu. Aralarındaki davalar, konsolosluklarda kendi hukuklarına göre çözülürdü. Kendi dillerinde mektepleri vardı. Levantenler, dil ve dinlerini muhafaza etmekle beraber, bulundukları beldenin yerli halkıyla münasebet kurdular; hatta bunların bazı âdetlerini benimsediler. Menfaat icabı müşterek hareket ettiler. Çoğunun pasaportu yoktu. Sultan Hamid bunlara Osmanlı tâbiyeti verdi. Son asırda Fransızlar birinci sırayı alırken, bunları İtalyanlar, Almanlar ve İngilizler takip eder.
İstanbul ve İzmir’in bakımlı caddelerindeki beyaz badanalı, konforlu Levanten evlerinden tek tük örnekler kalmıştır. Bu semtlerde lokantaları, kafeleri, fotoğraf stüdyoları, bonmarşeleri, tiyatroları, baloları, yortu zamanları tertipledikleri renkli karnavalları ile âdetâ küçük bir Avrupa şehrinde yaşarlardı. Avrupadan artistler gelip, Levantenlere temsil verirdi. At yarışı, futbol, tenis gibi sporlara, Levantenler öncülük etmişler; Avrupa gazetelerine abone oldukları gibi, kendileri Fransızca gazete ve mecmua da çıkarmışlardır. 18 ve 19. asırda belli başlı Osmanlı şehirlerinde yaşayan Levantenlerin sayısı daha da arttı. Levantenler, Osmanlı diplomasisinde belirleyici bir rol üstlendi.
Tatlı Su Frengi
Sosyal hayatlarında Avrupa’yı taklit eden Levantenler, Osmanlı cemiyetinde alafranga (Frenk usulü) denilen ve küçümsenen bir hayat tarzının çıkmasına vesile oldular. Yerli gayrımüslimler, hatta bazı Müslümanlar bile bunlara özenir; Levantenlerle kurdukları münasebetlerle bu modern hayatın tadını almaya çalışırdı. Yerli gayrımüslimlerden, Levantenlerin imtiyazlı statüsüne kavuşmak için, ecnebi tâbiyetine girenler olmuştur. Müslümanlar, tatlı su balığı ile deniz balığı arasındaki farka atıf yaparak, biraz alaycı bir şekilde, bunlara “Tatlı Su Frengi” derdi. Frenk, Osmanlıların öteden beri Batı Avrupalılara verdiği isimdir. Levantenler, Garblılara göre Şarklı; Şarklılara göre Garblı olarak görülmüş; Sadece Osmanlılar değil, Avrupalı yazarlar da, Levantenleri küçümseyen, hatta alaya alan yazılar yazmışlardır.Öteden beri kazandıkları imtiyazlarla ve ekonomik faaliyetlerle Levantenlerin giderek güçlenmesi, Avrupa karşısında gerileyen Osmanlı münevverlerinin reaksiyonuna sebebiyet verdi. 1908 II. Meşrutiyet’ten sonra iktidarı ele geçiren İttihatçıların milliyetçi politikaları, Levantenlerin aleyhine oldu. 1914’te ecnebi imtiyazlarının (Kapitülasyonlar) kaldırılması, Cihan Harbi mağlubiyeti ve cumhuriyetin ilanı ile, ekonomik faaliyetleri sınırlandırılan Levantenler; devletleştirmeler ve yerli halkın ticarete kaydırılması yüzünden imtiyazlı bir sınıf olmaktan çıktı. 1930 ekonomik buhranı, son darbeyi vurdu. Önce işlerini; ardından da bakımı ve tamiri masraflı olan evlerini terk etmek zorunda kaldılar.
Yıldızları Osmanlı Devleti ile beraber batan Levantenlerin çoğu başta Amerika olmak üzere batıya göç etti. Mamafih İstanbul, İzmir ve İskenderun gibi şehirlerde az da olsa Levanten ailesi kalmıştır. Son asırdaki modernleşme devrinde, reformistlerin Avrupa’ya açılan penceresini teşkil eden Levantenler, Türk sosyal tarihinde mühim bir iz bıraktılar.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Marmara Üniversitesi, Tarih